Yaşar Nezihe Hanım hayatı boyunca, bir kadın olarak dünyanın her yerinde olduğu gibi, bir çok zorlukla mücadele etmiştir.Bu gün ismini edebiyat tarihine yazdırmayı başarmış olan Nezihe hanımın biyografisini sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Güzel ve acı bir hayata başlamak için en güzel şeyin bir şarkı olduğunu düşünerek, Nezihe Hanımın yazdığı, Şükrü Tunar’ın bestelediği ‘Ağladım acı çektim anlamadım gönülü’ isimli eseri şuraya bırakalım.
Nezihe Hanımın doğumu ve çocukluğu
17 Ocak 1882’de Baruthane’de eski bir evde dünyaya gelir. Kendisinden önce doğan dört kız kardeşinin hayatını kaybetmesinden dolayı ona Yaşar adı verildi. Uzun yıllar yaşama temennisinin ifadesi için ‘Yaşar Nezihe’ denildi.
Babası Kadri Efendi, az bir para karşılığında çalışan bir kantarcı idi. Aldığı parasıyla hem aileyi geçindiriyor hem de şarap içerdi. Annesi Kaya Hanım 25 yıl yaşadı sadece. Bu kısacık hayatına 5 doğum ve mutsuz bir evlilik sığdırdı.

Nezihe Hanım annesini kaybettiğinde Altı yaşında bir çocuktu. Onlarla birlikte bir amcası ve teyzesi de kalıyordu. Teyzesi Nezihe Hanımın hayatında bir dönüm noktasıdır. Gençken yaşadığı karşılıksız bir aşk sonrasında ablasının yanına gelmiş ve orada yaşamıştır.
Teyzesi ona bir çok aşk masalını anlatmış, geleneksel halk öykülerini Nezihe Hanıma tanıttırmıştır. Edebi karakterinin büyük bir kısmı teyzesinin attığı ve yeşertiği tohumlardır. Nezihe Hanım ölünceye kadar teyzesine minnettarlığını dillendirmiştir.
Babası onun okula başlamasını istemiyordu, çok masraflı olacağından okumasına sürekli karşı çıktı. Fakat Nezihe Hanım, mücadeleci bir insandı. Mahallelerindeki Kapıağası İbrahim Ağa İptidaisi’ne başvurdu. ‘Okumak istiyorum! Öksüzüm! Çok da fakirim,’ dedi. Hayat hikâyesini özetledi. Okul müdürü, küçük kıza imkân sağladı. Kaydını yaptırdı ve devam etmesine izin verdi. Sınıf arkadaşları arasındaki adı: ‘Kendi Gelen’di
Babasının sözünü dinlemediği için babası onu evden kovdu. Bir kaç gün komşularda kaldı, kırsa yerlerde çiçekler toplayarak sattı, fakat okula devam edemedi, hem çalışıp hem okumak o dönem için imkansız gibi bir şeydi.
Teyzesi araya girip Küçük Nezihe’yi eve aldırdı. Nezihe bir süre çiçek toplama işine devam etti, sonra dikiş nakış öğrendi, ve çok cüzzi bir paraya onlara satarak geçinmeye çalıştı.
‘Zevk alamadım hayatın bahârından yazından
Kara bahtım utansın saçımın beyazından…’
Nezihe Hanımın edebiyata adım atması
14 yaşında ilk şiirlerini yazmaya başladı. Bu zamana kadar gazete ve dergilerde ne bulsa okuyordu, o kadar çok okuyordu ki aruz veznini okuyarak öğrendi ve şiirlerinde uygulamaya başladı.
Onu şiire bağlayan Ahmet Rasim Bey’di. Üstadın ‘Leyla Feride’ imzasıyla yayınladığı ‘Çare bulan olmadı bu yareye’ mısrası ile başlayan şiirini Malumat gazetesinde okuyup hicaz makamındaki bestesini de dinleyince -bir daha bırakmamak üzere! – kaleme sarıldı.

İçinden çıktığı toplumun acı gerçeklerini yazmaya başladı. Fakat acı gerçekleri anlatan şiirleri yerine, aşk, keder, bağlılık ve kavuşamamak gibi temalı eserleri ilgi gördü. Dönemin edebiyat dergilerinin çoğunda imzası görülür oldu. Hatta daha sonradan verdiği bir röportajda ‘Eski zaman dergilerinde en çok benim şiirlerim yayınlanırdı,’ demiştir.
Nezihe Hanımın babası 1898’de işten çıkarılır, evdeki kadınların çalışmalarına rağmen aile geçinemez, evdeki eşyaları geçinmek için bir bir satarlar.
‘Satıldı evlerin eşyası hep bir ekmek için
Ne yaptı millet acep bu azabı çekmek için?’
Yaşar Nezihe, hayatının her gününde üst üste gelen acımasız/can yakan tokatlarına karşı durmaya gayret etti. Zengin komşuların çamaşırlarını yıkadı. Oğlu askere gidenlerin mektuplarını yazdı. Vakit buldukça mevsimine göre aktarların aradığı/satın aldığı şifalı bitkileri/otları toplayıp harçlığını çıkarmaya uğraştı.
Nezihe Hanımın evlilikleri
İşte böylesine buhranlı günlerin birinde aşk perisinin dokunuşuyla uyandı. Mahalle karakolunun önünden geçerken, – kalbini sarsacak! – Yusuf Niyazi Çavuş’u gördü. Birkaç defa göz göze gelince, ilgisinin karşılıksız kalmadığını fark etti. Çavuş’un da kalbi gül goncasına aktı. Bir gün evin kapısında bohçacı kadının getirdiği/avucuna sıkıştırdığı mektuba şaşırdı. İkili arasında nameler gidip geldi. Birbirlerini tanımaya, hislerini tartmaya çalıştılar. Fakat sonuç beklenilen/umulan gibi gelmedi. Kader soğuk yüzünü gösterdi, keskin bıçak gibi ikiliyi ayırıverdi. Kavuşmaları başka bahara kalıverdi.
Yaşar Hanım 16’sında – babasının zorlamasıyla! – nişanlandı. 2 yıl bekledi, yine atasının arzusuyla yüzüğü damat adayına geri gönderdi.
Feryad edip ağlarsa çok mu Nezih’e
Düştü gene bir sahili yok bahr-i melale
Babası hayatının tek yönlendiricisiydi. Karşı durursa başına ne(ler) gele(bile)ceği konusunda yeterli tecrübeye sahipti. Yine zorlamayla ilk evliliğini yapacaktı. Eşi Atıf Zahir, kendisinden 27 yaş büyüktü. Daha önce 3 evlilik gerçekleştirmiş, sudan bahanelerle de sonlandırmıştı: ‘Çocuğum olmadı!’ Yine aynı sebebi ileri sürecekti. Genç gelin için yeni yıkım, yeni hüsran kapıda beklemedeydi.
Mehmet Fevzi Bey, ikinci kocasıydı. Evlilikleri 6 yıl sürebildi. Mehmet Fevzi görevi gereği şehir dışındaydı ve çok nadiren görüşebildiler. Çiftin 3 erkek çocukları doğdu: Suat, Sedat ve Vedat! İlk iki evladı yetersiz beslenme, daha doğrusu açlıktan gözlerinin önünde can verdi. Vedat’ı yaşatmak için elinden geleni ardına koymadı. Bu acıya dayanamadı, intihara kalkıştı, uçurumun kenarından geri döndü. Zorlu hayat mücadelesine kaldığı yerden devam etti.

İlk aşkı, ilk göz ağrısı Yusuf Niyazi (Çavuş) bir anda/aniden karşısına çıktı. Mazi yeniden canlandı. Kalp atışları yeni sevda şarkısının heyecanıyla arttı. Bir süre görüştüler ve 1912’nin Temmuz’unda evlendiler. Yusuf Niyazi Bey, tahrirat memuruydu. Tanınmış hikâyeci ve gazeteciydi. Hatırı sayılır şöhrete sahipti.
Oğlu Vedat’ı da alıp Cide’ye gittiler. Fakat başka bir acı onu orada beklemekteydi. Niyazi Bey’in iki hanımı daha vardı. Aynı evde beraber yaşayacaklardı. Nezihe yılacak, boyun bükecek değildi. Kumalığı reddedecekti. Savaşmayı öğrenmişti. Oğluyla İstanbul’a döndü ve boşanma davası açtı. Kocasının direnmesine rağmen kararından vazgeçmedi. Hürriyetini yeniden elde etti.
‘Elimde iğne kalem var da ben de muhtâcım
Yetim Vedat’ım ile kırk sekiz saattir açım…’
Aşka da pek bir inancı kalmayan Nezihe Hanımın artık çok az amacı kalmıştı, biricik oğlu Vedat’ı okutmak ve şiirini sürdürmek.
İlerleyen yıllarda bazı şiirleri bestekârların ilgisini çekti. ‘Ne Dökmek İstesem Yaş var / Ne Çeşmânımda Fer Kaldı / Bu sevdadan bana bitmez / Tükenmez gam keder kaldı,’ Sadi Hoşses tarafından hüzzam makamında bestelendi. ‘Hatırla ma’ziyi mes’udu sen de ben gibi yan…’ Münir Nurettin Selçuk’un çalışmasıyla nihavent notalara döküldü. ‘Açıldı gül figan etmekte bülbül nev-bahar oldu…’ diye başlayan şiirinin – hicazın! – bestekarı da Sadettin Kaynak’tı.
Çeşitli musiki kaynaklarında söz yazarı/şaire diye adı anılmadı. Şarkıları da kendisi gibi şanssız sayılabilirdi.
En büyük ilgiyi Kazancı Bedih gösterdi
Şanlıurfalı müzisyenlerden/gazelhanlardan Kazancı Bedih ile Tenekeci Mahmut Güzelgöz, Yaşar Nezihe Hanım’a büyük kıymet verdi. Fuzuli’yle denk sayılacak sevgi ve ilgi gösterdiler.
‘Mecnun isen ey dil sana leyla mı bulunmaz,’
‘Sabret gönül eyyâm-ı sefâ yâre de kalmaz
Gam çekme ki vuslat demi ağyâre de kalmaz,’
gibi gazellerini sıra gecelerinde / konserlerinde seslendirdiler. Kazancı Bedih’in o şarkısını da şuraya bırakalım.
İlk gençlik döneminden başlayarak şiirlerini yayınladı. Malumat ve Terakki, Nazikter gibi dergilerde Mazlume, Mahmure ve Mehcure imzalarını kullandı. İlk şiir kitabını 1913’da, ikincisini ise 1924’de yayınladı. Hanımlara Mahsus Gazete, Kadın Yolu, Kadınlar Dünyası, Menekşe ve Sabah’ın sürekli yazarlarındandı.
Nezihe Hanımın siyasi hayatı
Siyasi görülen, toplumsal muhalefeti konu edinen, ‘sivri’/’dobra’ dizeleri birilerinin dikkatini çekecekti. Yaşar Nezihe Hanım, şiirlerine el konulan, yayın yasağı getirilen ilk şaireydi.
Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Kadınlar Halk Fırkası’nın kurucuları ve yöneticileri arasındaydı. Bazı düz yazılar da kaleme aldı. Yönetimi acımasız, alaycı ve hayli keskin şekilde eleştirdi. Yerleşik sisteme muhalif tenkitlerinden ötürü kovuşturmaya da uğradı.
Asıl kalıcı şöhreti ‘1 Mayıs İçin’ adlı şiiri/marşı ile kazandı. Türk dilinde, Türkiye edebiyatında ilk 1 Mayıs şiirini yazma onuru/payesi kendisine aitti.
1Mayıs İçin
Ey işçi
Bugün hür yaşamak hakkı seninken
Patronlar o hakkı, senin almışlar elinden.
Sa’yınla edersin de “tufeyli”leri zengin
Kalbinde niçin yok ona karşı, yine bir kin?
Rahat yaşıyor, işçi onun emrine münkâd;
Lakin seni fakr etmede günden güne berbâd.
Zenginlere pay verme, yazıktır emeğinden.
Azm et de esaret bağı kopsun bileğinden,
Sen boynunu kaldır ki onun boynu bükülsün.
Bir parça da evlatlarının çehresi gülsün.
Ey işçi
Mayıs birde bu birleşme gününde
Bişüphe, bugün kalmadı bir mani önünde.
Baştanbaşa işte koca dünya hareketsiz;
Yıllarca bu birlikte devam eyleyiniz siz.
Patron da fakir işçilerin kadrini bilsin,
Ta’zim ile, hürmetle sana başlar eğilsin,
Dün sen çalışırken bu cihan böyle değildi,
Bak fabrikalar uykuya dalmış gibi şimdi.
Herkes yaya kaldı, ne tren var, ne tramvay
Sen bunları hep kendin için şan-ü şeref say.
Birgün bırakınca işi halk şaşkına döndü,
Ses kalmadı, her velvele bir mum gibi söndü.
Sayende saadetlere mazhar beşeriyet;
Sen olmasan etmezdi teali medeniyet.
Boynundan esaret bağını parçala, kes, at!
Kuvvetedir hak. Hakkını haksızlara anlat.
Aydınlık dergisinin Mayıs 1923 tarihli sayısının kapağı, Yaşar Nezihe Hanım’ın ‘1 Mayıs İçin’ şiirine ayrılmıştı. Şaire, emeği ile ekmeğini kazanan işçiye sesleniyor ve örgütlü mücadeleye destek veriyordu. İşgal altındaki İstanbul’da gazhane, tünel, tütün, tramvay, demiryolu gibi çeşitli/farklı işkollarında çalışan işçiler birlikte sokağa çıkıp 1 Mayıs’ı kutladı. Daha az çalışma süresi, sendika, grev hakkı için bağırdı/yürüyüş yaptı. Aynı törenler, 1919’dan beri işgal kuvvetlerine kafa tutarcasına tekrarlandı.

Nazım Hikmet ile tanıştı. Yakınlık ve saygı gördü. Hikmet, Yaşar Hanım’a hep ‘Abla!’ diye seslendi ve eserlerini övüp destekledi.
1925’de, Şeyh Sait İsyanı bahane edilerek çıkarılan Takriri Sükun Kanunu onu da etkiledi. TKP (Türkiye Komünist Partisi) ile bağlantısı ileri sürüldü ve tutuklandı. Aynı dava dosyasında Dr. Şefik Hüsnü, Hasan Ali Ediz, Sadrettin Celal, Nazım Hikmet, Şevket Süreyya Aydemir gibi Sol/Sosyalist çevrelerin yakından tanıdığı isimler de yer aldı. Bir süre hapis yattı.
Son dönem Türkiye tarihine çok önemli eserler kazandıran İbnulemin Mahmut Kemal İnal da ‘Son Asır Türk Şairleri’nde Yaşar Nezihe Bükülmez’e yer verdi ve metheden satırlar kaleme aldı.
Türk şiiri antolojisi hazırlayan bazı edebiyat heveslileri, Bükülmez’e haksızlık etti. 1934 yılında öldüğünü bile kaydettiler. Oysa Yaşar Nezihe Hanım, 1970 yılında 91 yaşında hayata veda edecekti.